Karaöz - Olympos Parkuru

 




Bir yıl önce Kaş-Demre yürüyüşü yaptığım sevgili dostlarım Baki ve Ahmet;  bu yıl da yürüyüş yapmayı önerdi. Ankara’da ballandıra ballandıra anlatıp, fotoğraflar paylaştığı iş yeri arkadaşlarının da gelmek istediklerini söyledi. Bir Watsap grubu oluşturduk. Birçoğu, ilk etkinlikleri olacağından malzeme tamamlama telaşındaydı. Katılımcıların deniz seviyesinden 600’lü rakımlara tırmanabilecek kondisyonlarının olup olmadığını merak ediyordum. Yürürüz dediler. Aklımda Karaöz-Ulupınar arası dört günlük bir etkinlik vardı.

     Zor olmakla birlikte güzel manzaralar veren bir parkur seçmiştim. 29 Ekim 2022 tarihini beklemeye başladım. Bu arada sık sık konuşuyorduk. Hesaplarım ilk gün Karaöz’den başlayıp kısa bir Korsan Koyu ve deniz keyfi yapıp, Gelidonya Fenerine çıkmak ve geceyi orada geçirmek üzereydi. Ancak oldukça geç kaldılar. Kumluca’ya ulaştıklarında saat üç olmuştu. Denize girmesek de Korsan Koyu’nu atlamadık. Bu güzel manzara keyfimizi yerine getirdi.

Korsan Koyu

Korsan Koyu sezon aylarında oldukça kalabalık olmasına rağmen birkaç kişi dışında bomboştu. Havanın kararmasına çok az zaman kaldığından toparlanıp gitmemiz ve dört kilometrelik bir yürüyüşle fenere ulaşmamız gerekiyordu. Birkaç fotoğraf alıp, zor da olsa buradan ayrıldık.

 Hızlıca toparlanıp yola düştük. Sağımızda deniz manzarası ile fener ayrımına kadar seyir noktalarını fotoğraflayarak ilerliyorduk ama karanlığa kalacağımız kesinleşti.,

                Sanırım ekipten kimse daha önce Korsan Koyu kadar güzel bir yer görmemişti

            Fener patikasına girdikten kısa süre sonra hava kararmaya başladı. Fenere çıkan tatlı tırmanış özellikle son iki yüz metre kala yorucu bir hal aldı. Ulaştığımızda ise artık göz gözü görmüyordu.

Hızlıca çadırlarımızı kurduk. Bu arada fenerde çakmaya başladı. Bu parkurda su bulunmadığı için herkesin beşer litre su almasını sağlamıştım. Bu ağırlık nedeniyle yiyecek miktarını oldukça sınırlı tuttum. Akşam yemeğini hazır kupa çorba ve ton balığı ile geçiştirdik. Gece çay ve sohbetle geçti. İlk günün heyecanı ile yattık ve erken saatte uyandık. Güneşin doğuşunu Suluada manzarası eşliğinde karşıladık. 



Yola çıkmadan önce fener etrafını keşfe çıkıp birkaç fotoğraf almaya  koyulduk. Beşadalar Suluada  ve fener muhteşem görünüyordu. 



Güneşin sarı ışıkları altında neşeyle toplanıyorduk.



Çadırlarımızı toplayıp kahvaltı yaptık. Yaklaşık altı saatlik bir yürüyüşle Adrasan’a ulaşacaktık. Gelidonya Feneri 225m rakımla Türkiye'nin en yüksekteki feneri unvanı taşımakta. Parkur buradan ikiyüz metre daha irtifa yaparak dörtyüz metre rakıma ulaşıyor. Sonra deniz seviyesine kadar inip tekrar dörtyüz metrelere çıkarak Adrasan’a doğru iniyor. İşte bu kinci dörtyüz metrelik tırmanış beni arkadaşlar adına korkutuyordu. İçimden umarım yeterince idmanlı gelmişledir diye düşünüyordum.

     Tüm hazırlıklarımızı yapıp tırmanışa geçtik. İlerledikçe fener arkamızda küçülmeye başladı. Sürekli dönüp dönüp manzarayı fotoğraflıyorduk. Hava harika, manzara harika olduğundan keyfimize diyecek yoktu.



Suluada

Sulu ada neredeyse tüm yol boyunca bize sağdan eşlik etti. Zaman zaman seyir noktaları dinlenmemiz ve fotoğraf için bize vesile oldu.


İlk günün heyecanıyla olsa gerek iyi tırmanıyorlardı. Zirveye ulaştığımızda mola verdik. Yürürken topladığım çalba yapraklarıyla çay yaptım. Herkes çok beğendi. Artık yüz metrelere kadar inişe geçecektik.

Orman içinde yumuşacık kırmızı toprakta iniyorduk. Her yer siklamenlerle kaplıydı. Bu gerçekten görülmeye değerdi.




Hava hayli ısınmıştı. Tekrar tırmanışa geçmeden önce bir kez daha mola verdik. Bu kısım bıktırıcı bir eğimle başlıyordu. Sağa sola varyantlar yapmayıp, direkt çıkış şeklindeydi. Yanımıza aldığımız sular hızla tükeniyordu. Daha sık molalar vermeye başladık. Arkadaşlarda yorulma emareleri baş gösterdi. Bu nedenle motivasyonları hızlıca tükeniyordu. Zaman zaman onları çok az kaldı şeklinde gayretlendiriyordum.       

Daha önce yandan gördüğümüz Suluada artık dik olarak önden görüntü vermeye başladı. Manzaranın tadına doyum olmuyordu.

Devrilen, yıkılan ağaçlar sık sık yolumuzu kesiyordu. Bu bölümde fırtınalar pek çok ağacı yere indirmişti.

Adrasan’a doğru inişe başladığımızda tüm ekip hayli yorulmuştu. Aslında zirve noktasında güzel kamp yerleri vardı ve burada kamp atıp yatmalıydık. Ancak bizimkiler bu gün Adrasan’da denize girmek hevesindeydi. Bu tam bir hataydı. Yürümeye devam etme kararı aldık.

Kısa süre sonra deve çiftliğine ulaştık. Artık bundan sonra orman yolunu takip ederek Adrasan sahiline kavuşacaktık. Ancak ekip bitik haldeydi. Öndekilerle arkadakiler arasında mesafeler oluşuyordu. Birinin dizi fena halde acıyordu. Hava kararmadan Adrasan sahile geldik ve yorgun bedenlerimizi akdenizin maviliğine bıraktık.

Sahilde bulduğumuz bir kampinge yerleşerek apar topar çadırlarımızı kurduk. Akşam yemeğini dışarıda yedik.  Ertesi gün Musa Dağı eteğinden Olympos’a gidecektik. Erken yattık. Sabah olduğunda kahvaltı masasını kurup karnımızı doyurduk. Ancak Olympos’a gitmemeye karar verdik. Uğur yürüyemeyecek kadar diz ağrısı çekiyordu. Ahmet ise Musa Dağına bakıp bunu başaramayacağını söylemişti.

Musa Dağı 


Bu durumda denize girip Adrasan’ın keyfini çıkarmaya karar verdik. 



Adrasan Sahili


Önce doya doya denize girdik. Öğlenden sonra Adrasan Feneri’ne muhteşem manzaralar eşliğinde küçük bir yürüyüş yaptık.



Kısa ama eğlenceli bir yürüyüştü.


Adrasan'ın akşam  manzarası eşliğinde dönüş yolundaydık.   Kısa süre sonra kampingdeydik ve akşam yemeğine giriştik. Bu güzel gün böylece bitti.



Madem Olympos’a yürüyemiyorduk. O zaman burayı atlamayıp araçla gidelim dedik.

Kahvaltıdan sonra Çıralı’ya hareket ettik. Kısa bir yürüyüşle Olympos Antik şehrine ulaştık.



Dere kenarında tahta platform üzerinden antikşehire giriş yaptık.  Harika bir gündü.

 Hemen girişte Kaptan Eudemos’un gemi kabartmalı hüzünlü lahdi bizi karşıladı.  Giriş için Müze Kart geçerli. Ancak bizimkilerin süresi dolduğundan kapıda yeniledik.


Bu güzel şehri keyifle dolaştık.




Olympos


Antik  şehir gezimiz sonunda Yanartaş’a çıkmaya karar verdik. Ahmet denize gireceğini gelmeyeceğini söyledi. O’nu Çıralı’da bırakıp Yanartaşa gittik. 


Yanartaş’a yaklaşık bir kilometrelik tırmanışla ulaşılıyor. Yol basamaklanmış olduğundan daha kolay ama yorucu. Yinede tüm bu yorulmaya değer.

 Artık gezi bitmişti. Belen’den Kumluca’ya akşam saatlerinde inerken çoktan akşam olmuştu.


Arkadaşlarım  ertesi  sabah Ankara’ya geri döneceklerdi. Umarım memnun kalmışlardır.. Her gezi bir hatıra neticede  Güzel anılar biriktirmiş olduklarını düşünüyorum.

 

Bende Kalanlar:

Sanırım insan zorlamalı. Güzel şeylere ulaşmak bir bedel  istiyor. Sonrasında “Ne yorulduk ama” diyip geçersiniz. Bu da bir anı. Yürümeli ve deneyimlemeliydiler. Olympos’a Zirveden inmeliydiler. Sandal Ormanını ve Ünlü korsan Zeniketes’in asla araçla ulaşılamayan kalesini kaçırmamalıydılar. Bana gelince; Defalarca gördüğüm şeyleri görmek, pek heyecan vermiyor olabilir. Ama ben keyif aldım. Hatta bundan öte harikaydı.

    Hiking denilen Doğa Yürüyüşü benim yaşam tarzım oldu. Geç  tanıştım ama çok yollar yürüdüm. Sağlığım elverdikçe yürümeye devam edeceğim .

Karaöz Koyu - Kumluca


Fatih DEMİREL - 2022




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaş-Demre Parkuru